İŞYERLERİMİZDEKİ İLETİŞİM İLLÜZYONLARI

Tugce Cotuk
5 min readNov 24, 2019

İş hayatımızı paylaştığımız insanlara işyerinden arkadaşımız ya da iş arkadaşımız deriz. Farkında olmadan hayatınızın büyük bir bölümünde yer kaplayan bu dönemlik ilişkilerin kalıcı duygusal hasarlar verdiği ise gözden kaçan bir konu olduğunu düşünüyorum. Özellikle son zamanlarda verimli çalışmaya, üretkenliği arttırmaya o kadar çok kafayı taktık ki, büyük resimde mikro görünen iletişim sorunlarını analiz etmek yerine geçici çözümler bulmaya yöneldiğimizi düşünüyorum. Geçici çözümler dedim çünkü iletişim en az iki birey arasında gerçekleşen, iki farklı karakterin, iki farklı davranış biçimlerini ortaya koyup, ortak bir konuda alışveriş yapması demektir. Bu alışverişte hata veren bir en az bir nokta bile kaynağına inilmeden bir sonuca vardırılıyorsa bu üzerine yara bandı yapıştırmaktan öteye gitmeyecek bir aksiyon olur. Bu aksiyonları, profesyonel hayatımızda içinde çalıştığımız kurumun ölçeğine göre insan kaynakları departmanları ya da bağlı olduğumuz yöneticilerimiz gerçekleştirir. İki anlaşamayan çalışan arasındaki ilişkiyi düzeltmek değil, hasarsız hale getirmenin en yegane amacı ise kurumdaki tüm sistemin korunması için alınan bir önlemdir. İşte bu noktada bir insan kaynakları profesyoneli olmadan bireysel olarak sorguladığım ve bir takım sonuçlar çıkardığım işyerlerimizdeki illüzyonlar hakkında bir yazı yazmak istedim.

İLK GÜNLER VE MERHABALAR

-Merhaba

-Hangi printer’dan çıktı alıyoruz?

- Hangi bardakları kullanabiliyoruz?

İster tecrübesiz bir çalışan olun, ister onlarca işyeri değiştirmiş tecrübeli bir çalışan olun, yeni bir işe başladığımızda, o işyerinde bulunan birbirinden farklı insanlarla nasıl iletişim kuracağımızı hatta kendimizi nereden anlatmaya başlayacağımızı düşündüğünüzü biliyorum. Özellikle istihdamda turn-over (çalışan devri) yüzdesini tutturmuş bir şirkete girdiyseniz içeride yazılı olmayan ve şirketin kültürüne işlemiş bir iletişim ritminin kucağına düşersiniz. İçeride geçirdikleri zamana oranla, şirketin genelinde edindikleri konumlarıyla birbirinden farklı insanla tanışmak hiçbir tecrübe seviyesinde kolay olmaz. Bu durumda yeni başlayan ve yeni başlayanı karşılayan için de önerim empati olacaktır. Kimse sizi, geçmişinizi, özel ilgi alanlarınızı, dünya görüşünüzü bilmiyor (sosyal medya stalklamarının dışında)

ÖĞLE YEMEĞİNE ÇIKABİLECEĞİNİZ İNSANLAR KESİNLEŞMEYE BAŞLADI

Öğle araları belki de işyeri iletişiminde en kritik zaman aralıklarıdır. İş dışında kendiniz ve karşınızdakinin hayatı hakkında yepyeni şeyler öğrenmeye ve paylaşmaya başladığınız bu 1 saatlik molalarda olabildiğince birbirinden farklı departmanlardan insanlarla vakit geçirmeye özen gösterebilirsiniz. Bu aslında Virgin’ın CEO’su Richard Branson’ın çok klişeleştirdiği ama benim de gönülden katıldığım bir söyleminin uygulanmış halidir. Buradaki ilk illüzyon aslında ön yargılarımızdır. Anlaşma ihtimalinizin olmadığı veya bir konuda hemfikir olacağınızı daha da ötesinde sohbetinin bir kısmından keyif alacağınızı hiç düşünmediğiniz insanlar işyerinizdeki iletişiminiz için size küçük sürprizler hazırlayabilir.

Buradaki ikinci illüzyon ise statükodur. İşyerlerinde statüko aynı siyasi rejimlerde olduğu gibi zehirli olabilir. Aynı insanlarla, güvende hissettiğimiz şekilde zaman geçirme niyetimiz, hayatımızın büyük bir bölümünü kaplayan işyerlerimizde bizi gelişimden uzaklaşmaya, körleşmeye ve hantallığa itecektir. O yüzden lise davranışlarımızdan, (koridorlarında beraber takıldığınız arkadaşlarınız) aynı insanlarla o 1 saati geçirmeye yemin etmelerimizden veya daha da korkuncu sadece yöneticinizle vakit geçirmeye çalışmaktan vazgeçin.

DEDİ VE KODU

Bu bölüm için Serdar Kuzuloğlu’nun şu röportajını izlemenizi tavsiye ediyorum. Özellikle 6:30'da başlayan kısım insanı bir başka uyandırıyor. https://www.youtube.com/watch?v=3GdgoQs-UM8

İş hayatında çok ezberlenmiş dedikodu konuları vardır. Bu konuların başını her zaman yönetim çeker. Özellikle bizim memlekette tüm patronlar çalışanın gözünde oyuna 1–0 yenik başlarlar. Sadece patron oldukları için mutlaka birilerine haksızlık yapmak veya birilerini kayırmak zorundalardır. E zaten asla da size hakettiğiniz değeri vermeyecektir. O yüzden gün 1’den patronumuza ya da yöneticimize gıcık olmaya başlayabiliriz. Bu patronların veya yöneticilerin, çalışana haksızlık yapmak veya adam kayırmaktan başka bir işleri yoktur. Geriye kalan zamanlarında sizin üzerinizden kazandıkları paralarını saymakla meşgullerdir😊 İş hayatınız boyunca en az bir defa bile buna yaklaşan düşünceniz olup, olmadığını kendinize sormakla başlayın. Buradaki illüzyon aslında yukarıda bahsettiğim konuda değil, bu düşüncenizi paylaştığınız arkadaşlarınızla aranızdaki güvende saklıdır. İş arkadaşlarınızla yönetici dedikodusu yapmak çok rahatlatıcı gelse de aslında toksik bir durumdur. Herkesin kendine ait haksızlık hikayesi vardır. Bu hikaye beyninizden sonra dilinize düştüğünde artık o hikaye iş arkadaşınızın da hikayesi haline geliyor. Bu da demin yukarıda bir çırpıda çizdiğim yönetici veya patron tablosunu şirket bazında oluşturmaya olanak sağlıyor. Unutmayın ki, size gelip kendi hikayesi üzerinden bir ayrıntı (dedikodu demek istemedim) veren kişi, bir sonraki gün sizin hikayenizi de aynı şekilde bir başkasına verecektir. Bu durum bu yüzden zehirlidir. Yöneticinizle, patronunuzla veya iş arkadaşınızla sorun yaşıyorsanız bunu yöneticiniz, patronunuz veya iş arkadaşınızla konuşun. Buradaki önerim çok optimist gelebilir ama işe yarıyor. Diğer türlü iş arkadaşlarınızla yaptığınız bu küçük sohbetler sizi çözüme değil anlamsız bir bilenmeye itecektir. İşyerinizde ek bir strese ihtiyaç duyduğunuz bir hayatınız olduğunu hiç sanmıyorum.

ASLINDA İŞYERİNDEKİ ARKADAŞLARINIZLA ARANIZDA BİR BAĞ YOK

Buna hemen karşı çıkabilirsiniz. -Hayır o benim sadece iş arkadaşım değil hayatımda çok büyük yer kaplayan ve asla vazgeçmeyeceğim biri- diyebilirsiniz. Bu bir illüzyondur. Bunun sağlamasını çok basit yapabilirsiniz. Şu ana kadar kaç iş arkadaşınızla mesai sonrasındaki özel hayatınızda vakit geçirdiniz? Ya da ayrıldığınız işyerindeki arkadaşlarınızla birbirinizden haber alma oranınız nedir? Bu bizlere biraz hüzünlü gelse de aslında kabullendikten sonra özgürleştiren bir durum yaratıyor. İş arkadaşlarınızla geçirdiğiniz acı tatlı pek çok anı aslında aynı yerde benzer amaçlarla bulunduğunuz için gerçekleşiyor. Bunun bir diğer tarafı da yöneticilerinizle aranızdaki bağın özel olduğunu düşünmenizdir. Bu özel hissetme durumu aynı yukarıda sorun yaşayan iki çalışanın arasını sistemin kendisini korumak için düzeltmeye çalışan insan kaynakları örneğinin benzeridir. Kendimizi özel hissetme ihtiyacımızın bir neticesi olarak ortaya çıkan bu bağ kurma meselesi de aynı dedikodu gibi toksik bir hale gelebilir. Aranızdaki bağın çok kuvvetli olduğunu düşündüğünüz iş arkadaşınızla veya yöneticinizle ayrım noktasına geldiğinizde yaşayacağınız melodramın önüne geçmek için bu duvara çarptıran gerçeği kabullenmek zorundasınız. Bununla alakalı son zamanlarda gördüğüm en güzel söylem Netflix’e ait.

We model ourselves on being a team, not a family. A family is about unconditional love, despite, say, your siblings’ bad behavior. A dream team is about pushing yourself to be the best teammate you can be, caring intensely about your teammates, and knowing that you may not be on the team forever.

Daha fazlası için şu linke tıklayabilirsiniz https://jobs.netflix.com/culture

BAZI ÇATIŞMALAR GEREKLİDİR

İletişim aslında çok ilkel bir kavramdır. Bu ilkelliği bize en güzel hayvanlar anlatır. Mahalleye gelen yeni sokak köpeği ile yıllardır belli bir köşede oturan eski bir sokak köpeğini örnek alalım. Eski sokak köpeği elbette kendi bölgesini korumak için harekete geçer. Yeni gelen köpeğin daha yanına yaklaşmadan havlamaya başlar. Yeni gelen sokak köpeği de kendine o mahallede bir köşe bulmak istediği için de meraklı gözlerle gidebileceği alanlar aramaya başlar. Bir şekilde eski sokak köpeği ile yeni sokak köpeği yanyana gelir, birbirlerini koklarlar ve ilk çatışmalarını yaşarlar. Bu çatışmada yara alan yeni ve eski sokak köpekleri, devam eden çatışmalardan sonra birbirlerine alışır ve içinde bulundukları mahalleyi paylaşmaya karar verirler. Bu oldukça ilkel tasvir edilen iletişim örneğini birebir kendi şirketinizde de görebilirsiniz. Her yeni gelen, eskiden orada olana, her eskiden beri oradan olan yeni gelene kendi dişlerini bir şekilde göstermek ve kendine alan bulmak zorundadır. Dolayısıyla her çatışma yıkıcı değil, aksine gerekli olabilir. Sokak köpeklerinin aksine kendimize gidip yeni mahalleler bulmak iş hayatımızda pek mümkün değildir. Fikirlerin çatışmasından korkmamak ve herkesin en az buluşabileceği bir ortak konusu olabildiğini düşünmek rahatlatıcı olacaktır. Çatışmaların iletişimini bitireceği ise de bir illüzyondur.

--

--