Kaderine Çomak Sokan SİBEL

Tugce Cotuk
5 min readFeb 24, 2019

Bu filmi izlemeden bu yazıyı okumayın. Sibel sinemalarda!

5 Yaşına kadar her şey normal. Sibel, olması gerektiği gibi doğmuş, olması gerektiği gibi hayatı öğrenmeye başlamış. Bir gece ateşleniyor ve hayat ondan sesini alıyor. Yemyeşil Giresun’un fantastik Kuşköy’ünde adeta bir öteki olarak hayatına devam etmeye çalışıyor. Küçük bir ütopya olan Kuşköy’de insanlar teknolojiyle darmadağan olan iletişimlerine mecbur kaldıkları zaman ıslık dili ile devam ediyor. Kız sesini kaybettiği için artık o sakat. Sakat olduğu için uğursuz. Evlenme çağına gelen kızlar onunla aynı yerde olmaya tahammül edemiyor. Bu mahalle baskısını sadece köyün sokaklarında, kadınlarında yaşamıyor kendi evinde küçük kızkardeşi tarafından iliklerine kadar hissediyor.

Daha önce hiç ruj sürmemiş, hiç öpüşmemiş, hiç saçını yaptırmamış Sibel’in, erkek denilince aklına babasından başka bir figür gelmiyor. Kaderi, her daim kendini sesini çıkaranlardan korunmak üzere örüldüğü için elinde ayna yerine tüfeğiyle geziyor. Tüfeğini ormanda şehir efsanesi haline gelen kurdun peşine düşerken kullanıyor. Bir kurt var uzakta ve sana belirlenen alanların dışına çıkarsan seni ham yapar(Damla Sönmez’in hikayeyi anlatırken kullandığı cümle)

Sabah tarlaya, öğlen kurt avına, akşam da ev işlerine koşan Sibel’in hayatındaki tek argümanı o korkulan kurdu ortadan kaldırmaktır. Her gün ormanda kurdun kemiklerini toplamaya (kanıt) başlar. Kurt avında bir gün, babasından sonra erkek formunda, kendi gibi saklanması gereken başka birini bulur. Ona göre ormanda çalılıkların arasında hareket eden her şey bir av. Çalılıkların arasından gelen, kalbini adrenalinden mi yoksa güzel olduğu için mi çarptırdığına emin olamadığı Ali ile her şeyde olduğu gibi mücadele etmek zorunda kalır. Daha önce babasından başka herhangi bir erkeğin merhametine ve sevgisine maruz kalmayan Sibel önce onunla iletişim kurmaya başlar. Her ne kadar bir avcı olsa da içindeki kadın yaraladığı avına karşı merhametiyle sahneye çıkar. Sibel, kendi yaraladığı Ali’yi iyileştirir. Tüm bunlar olurken tarla, orman ve ev üçgeninden arda kalan zamanda ona arkadaşlık eden köyün delisi Narin’le Narin’in kendi hikayesini dinlediği buluşmalarını izleriz. Narin bir şekilde delirmiş. Yıllardır Fuat’ı bekler. Biz filmin sonlarına kadar Narin’in aşkını beklediği için delirdiğini düşünürüz. Delirdiği için dışlanır. Dışlandığı için Sibel tarafından merhamete maruz kalır. Evlenmenin bir statü meselesi olduğu Kuşköy’de en dışlanan iki kadın aralarında bir arkadaşlık geliştirir. Narin Fuat’ı anlatır, Sibel Narin’in odunlarını keser zaman zaman da topladığı kemikleri temizler ve sunuma hazır hale getirir.

Ateşle barut yanyana duramaz. Hayatında ilk defa gizli bir hikayesi var Sibel’in.. Bastırılamaz bir duygu yoğunluğuna girer. İlk defa gülümsemesini söyleyen Ali’den alır gazı ve yeniden topluma karışmaya karar verir. Sürmeyi beceremediği rujuyla gittiği kına gecesinden hunharca kendi kardeşi tarafından kovulan Sibel kendini evine, ormana atar ve gizli hikayesine koşar. Açık ara son dönemlerde izlediğim en romantik sevişme sahnesine sahip olan Sibel’in bekareti evinde, herkesten gizlediği hikayesiyle son bulur. Sanırım yönetmen bu sahneyi direkt kadınlara hediye etmiş :)

Ali toplum tarafından bir terörist olarak çağrılır. Ali ile Sibel yanyana olmaması gerekir. Ali’nin gizli planı Sibel’in muhtar olan babasından çalacağı sahte kimlikle özgürlüğüne yeniden kavuşmasıdır. Bunu Sibel’e söyleyince Sibel ilk kalp kırıklığıyla tanışır. Ali de Fuat gibi gidecektir ve kendi de Narin gibi delirecektir. O sırada evlenerek köyündeki statü zincirinin tepesine çıkacağını düşünen kardeşi Fatma tarafından yakalanırlar. Fatma’nın sözü Kuşköy’de ciddiye alınır ve Sibel’in herkesten gizlediği hikayesini paramparça eder. Önce bir posta köyün kadınları tarafından dövülen Sibel, tabir-i caizse şimdiye kadar erkek olarak tek tanıdığı ama elinden tüm erkeklik yetilerini farkında olmadan aldığı babasından yediği tokatla başkaldırıya davet edilir. Muhtarın sakat kızı teröriste yardım edince ortamlarda sözü geçerli diğer Fatma’nın evlilik oyunu bozulur. Sibel’in laneti önce kendi kardeşini vurur. Histerik bir şekilde gizli hikayesine tutunmaya çalışan Sibel aynı Narin gibi beklemeye başlar.

Baktı olmuyor. Ali’yi önünü zar zor görebildiği ormanda aramaya başlar. Ev dediğimiz bazen bildiğimiz yerler değil her seferinde yeniden öğrendiğimiz bir mekanlar bütünü de olabilir.

Ali’nin kayboluşu, köy halkının bu kayboluşu nifak tohumlarıyla beslemesi sonucu Sibel panik, korku ve cesaret ile 5 yaşından beri ilk defa sesini çıkarmaya çalışır. Filmin ve Sibel’in kaderini kırılma noktasına getiren bu sahne Sibel’in artık bekleyen ve idare etmeye çalıştığı beşeri kanunlarına başkaldırmasıyla son bulur. Evine gider. Göz yaşları içinde çaresiz kalan kızkardeşine sarılır ve onu başını eğmemesi gerektiğine ikna ederek köy meydanına tutup kolundan götürür. Sesi çıkanlara söyleyecek iki cümlesi vardır. Ali daha önce bulduğu kemiklerin kurda ait olmadığını söylemiştir. Öyleyse beride korkacak bir kurt yoktur. Namus kavramını ezbere yaşayan bir halk vardır ve bu halk kendi namusunu kendi kirletmiştir. Öyleyse burada namus da yoktur.

Islıklarıyla köy meydanını inletip, çaresiz kalan kardeşini olması gerektiği gibi okul minibüsüne bindirmesiyle ve gelinlik çağdaki kızlardan (uğursuz diye sibel’i yanına yaklaştırmayan) birinin ona gülümsemesiyle hikaye biter.

Çıkan notlar şöyle:

Özgürlük cesaret ister. Her zaman çitin diğer tarafına gitmenin bir yolu vardır. Belki kurdu bulamamıştır ama kendini bulmuştur.

Aklını aşktan yitiren Narin’in replikası olması muhtemelken saklanmayı değil ortaya çıkmayı tercih etmiştir ve kaderine çomak sokmuştur.

Kadına şiddet çoğu zaman erkekten değil bu filmde olduğu gibi kadından gelmektedir. Yazılı olmayan tüm örf ve adetleri kabul eden kadınlar diğer kadınlara şiddetin en sertini uygulamaktadır.

Yıllarca Fuat’ı bekleyen Narin, aslında her gün Sibel sayesinde Fuat’ın bu dünyada kalan son kalıntılarıyla buluşmuştur. Kemikler Fuat’ın kemikleridir ve bu bekleyişten arda kalan son şey bedenin aradan çıkmasıyla bir torbada toplanabilen kemiklerdir. Sibel her gün farkında olmadan Fuat’ı Narin’e götürür.

Damla Sönmez, Sibel olmayı bedenden ve kemikten çok farklı yerlere götürmüştür. Bu film onun nirvanası olmuştur.

Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti muazzam bir toplum masalı anlatmıştır.Bu masalı gerçek bir platoda(Kuşköy) gerçek halk ile resmetmişlerdir. Film için kendilerinin ustalık eseri diyebiliriz.

--

--